Türkiye nereye?
SİYASETTEKİ kavgalar ne olursa olsun, temeldeki dip dalgaları, yani toplumsal ve
ekonomik dinamikler Türkiye’yi ne tarafa yöneltiyor?
Yaşamakta olduğumuz kutuplaşma ve otoriterleşme ne kadar can sıkıcı olursa
olsun, dip dalgaları Türkiye’yi siyaseten daha demokrat, iktisaden daha gelişmiş
olmaya zorlamaktadır.
Daron Acemoğlu gibi saygın bir ismin de bu iyimserliği, daha doğrusu,
Türkiye’nin bu dip dalgalarına duyduğu güveni dile getirmesi bilhassa önemlidir.
Dünya çapında bir iktisatçı olan Daron Acemoğlu Forein Affairs’in yeni sayısında
çok önemli bir makale yazdı; “Erdoğan’ın baskılarına rağmen Türkiye
demokrasi yolunda” diyor.
Bu makaleyi özellikle iktidar mensuplarına tavsiye ederim. Dışişleri Bakanı
Davutoğlu, Daron Acemoğlu’nun değerini ve önemini çok iyi bilir; Türkiye’nin
OECD nezdinde büyükelçiliğini teklif etmişti.
Acemoğlu’nun James Robinson’la birlikte yazdığı “Milletler Neden
Başarısız Olur” adlı bilimsel kitabı da dünya çapında ilgi görmüştür;
geri kalmanın kurumsal niteliklerini anlatır. İngilizcesini büyük kitapçılarda
bulabilirsiniz.
TEK ÇARE
Acemoğlu’nun uzun yazısından bir cümle:
“Türk ekonomisinin büyümesi, son altı yıldır, sürdürülemez bir iç
tüketime ve dış ticaret açığına bağımlıdır.”
Dünkü TOBB Kongresi’nde Rifat Hisarcıklıoğlu’nun sözleri de aynen
şöyle:
“Son 6 yıldır milli gelirde 10 bin dolara takıldık kaldık!”
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 22 Nisan’daki konuşmasından bir
bölüm:
”Nereden bakarsanız bakın, sonuç itibariyle 10 binden 11 bin dolara
atlamakta dahi güçlük çekiyoruz. İşte orta gelir tuzağı dediğimiz riskli bölgeye
düşmemek ve büyümeyi yılda 3-4’lük bir alana hapsetmemek için daha çok
koşturmamız, siyasi reformları kararlılıkla götürmemiz gerekiyor.”
Üçünün de tespiti ve gösterdiği çıkış yolu aynı: Daha çok dışa açılma,
daha çok teknoloji, yeniden yapısal reformlar, tam demokrasi ve hukuk devleti.
Ali Babacan’ın sözlerinin devamı şöyle:
“Bizim tek çaremiz daha iyi işleyen bir demokrasidir, tek çaremiz temel
hak ve özgürlükler konusunda en ileri standartlara ulaşabilmektir, tek çaremiz
hukukun üstünlüğünün Türkiye’de en iyi şekilde uygulanmasıdır.”
Tek çare bu... Fakat iktidar son üç-dört yılda içte ve dışta artan bir
“otoriterleşme” endişesi yaratıyor.
DİP DALGALARI
Acemoğlu makalesinde Başbakan Erdoğan için “Bir zamanlar uluslararası
toplumun sevgilisi idi, artık öyle değil” diyor. Bilinen reformları
hâlâ takdir edilse de artık Erdoğan iktidarında Türkiye’de siyasi hayatın
“otoriter ve kutuplaşmış” olduğunu yazıyor. AKP’nin, eski
Kemalist askeri-bürokratik “vesayet”i kaldırdığını, ardından
yeni bir siyasi vesayete yöneldiğini, fakat artık toplumun değiştiğini, vesayet
kabul etmeyeceğini anlatıyor:
“Türkiye’de kentli gençlik daha liberal, daha bağımsız ve daha
haberdardır. Bilgisayar kullanımı artıyor... Yargı bilinçlenmekte olan sivil
toplumdan esinleniyor. Anayasa Mahkemesi AKP’nin baskıcı yasalarını iptal
ediyor. Önemle belirtilmelidir ki, Anayasa Mahkemesi artık askeri-bürokratik
elitler yönünde değil, geniş toplum kesimleri, hukuk devleti ve kurumların
kapsayıcı olması yönünde düşünüyor.”
Bu dip dalgaları geri çevrilemeyeceği için Türkiye, sıkıntılara rağmen,
demokrasi yolundadır.
KİM BUNLAR?
Gerçekten Türkiye için liberal demokrasiden başka sistem, siyasi manipülasyondan
uzak dışa açık piyasa ekonomisinden başka bir model düşünülemez. Aksi yöndeki
siyasi yönelişler gerilimi artırır, öyle de oluyor.
Acemoğlu, makalesinde Erdoğan’ın reformist yıllarını “AKP devrimi”
diye öven bir isimdir. Rifat Hisarcıklıoğlu girişimci sınıfın en etkili
sözcülerinden biridir. Ali Babacan’ı anlatmaya gerek bile yok.
Bunlar ne faiz lobisi, ne paraleldir!
Başbakan daimi alkışçılarına değil, bu tür uyarı ve eleştirilere kulak
vermelidir. Ülke için de kendisi için de çatışmacı, baskıcı siyaset tarzını
bırakmalı, siyasi tansiyonu düşürmelidir.
|